4857 sayılı İş Kanunumuzdaki, ayrımcılık yasağına göre, işverenin bütün işçilerine karşı eşit davranma borcu bulunmaktadır. İşveren hiçbir şekilde işçiler arasında ayrımcılık yapamaz.
İşveren tarafından gösterilen bunun aksi tutumlar, işçinin kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaktadır. Çünkü işçi ile işveren arasında bir iş akdi bulunmakta olup bu iş akdinin taraflara yüklediği birtakım sorumluluklar bulunmaktadır. İşveren yetkilisi tarafından işçiye yönelik bu saldırılar işçiyi ruhsal, içsel bunalıma sokacak seviyede ise işçinin kişisel haklarına saldırı olduğunun ve bu saldırı dolayısıyla işçinin manevi tazminata hak kazandığının kabulü gerekmektedir.
Keza, manevi tazminat maddi bir zararın tazmini niteliğini içermez. Bu tazminatın gayesi, kişilik haklarına yöneltilen saldırı sonucunda, saldırıya uğrayanın manevi, içsel bir zararını bu saldırı sonucunda duyduğu elem, keder, ıstırabı gidermeye yönelik bir ruhsal tatmin müessesesidir.
Nitekim, yerleşik Yargıtay içtihatları ve yine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2015/3256 E. 2019/5034 K. sayılı kararına konu olan somut olayda da, amiri tarafından kendisine küllük fırlatılan işçinin ve işyeri yetkilisi tarafından bir iş toplantısı sırasında aşağılayıcı bir şekilde yanağından makas alınması, işçiyi depresyona soktuğundan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine hükmetmiştir.