İş sözleşmesi ile işçi ve işveren arasında bir akit sağlanmaktadır. İşçinin görevi işverenin emir ve talimatları doğrultusunda verilen işi yapmak ise işverenin yükümlülüğü de yapılan iş karşılığı olan bedeli işçiye ödemektir. Bununla birlikte, işçinin ve işverenin birbirlerine karşı başkaca sorumlulukları da bulunmaktadır.
İşveren işçinin iş yerinde çalışma saatlerindeki iş sağlığı ve güvenliğinden sorumludur. İşçinin işini yaparken bir güven ve tehlikesiz bir çalışma alanında çalışma hakkı her şeyden önce Anayasal haklarla iç içe olmak zorundadır. Bu nedenle de yaşanan iş kazalarında da işverenin bir sorumluluğu bulunmaktadır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, iş kazasının tanımını tam olarak verilmemiş, iş kazasının gerçekleşme şartları üzerinden bir tanım yapılmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda, iş kazasının işçinin işverenin sorumluluğu altında olduğu bir sırada yapılan çalışma veya çalışmanın bir gereği sebebiyle aniden ve dışsal etkenlerden meydana gelen bir durumla işçinin bedenen veya ruhça zarara uğradığı bir vaka olarak açıklanabilir.
İşçinin iş yerinde kalp krizi geçirmesi de iş kazasına örnek olarak verilmelidir. Keza Yargıtay 10. Hukuk Dairesi de işçinin iş yerinde kalp krizi geçirmesini iş kaza olarak nitelendirmiş ve bu doğrultuda işverenin sorumluluğunun çizgisini net olarak belirtmiştir (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/10611 E., 2017/2289 K.).
Burada etken olarak alınan noktalar, kaza geçirilen yerin iş yeri olması ve çalışma anında gerçekleşmesidir. İşçinin iş kazası nedeniyle işverenine karşı maddi ve manevi tazminatta bulunma hakkı bulunmaktadır.
Kısacası, genellikle iş yerinde ve işin yapıldığı sırada işçinin uğradığı bedenen ve ruhen zararlar iş kazası olarak nitelendirilmektedir. Aksi durum için farklı somut koşullar gerekmektedir. Ancak işin yapıldığı yerde işçinin kalp krizi geçirmesinin iş kazası olarak nitelendirilmesi için başkaca bir koşul aranmamakta ve yüksek mahkeme tarafından iş kazası olduğu kabul edilmektedir.