Bir kimsenin ölümü halinde, miras hukukunda külli halefiyet ilkesi gereği, yasal ve atanmış mirasçılar miras bırakan kişinin ölümüyle başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanırlar. Artık bu sıfat kazanıldıktan sonra ölen kimsenin yani miras bırakanın sadece aktif mal varlığına hak kazanmazlar. Murisin borçları olan pasif mal varlığı da mirasın intikaliyle mirasçılara geçer. Murisin alacak ve borçlarının mirasçılara geçmesiyle artık mirasçılar sadece murisin borçlarından terekedeki miktar kadar değil kendi mal varlıklarıyla da sorumludur. Kısacası kendi kişisel mal varlıkları ile de sorumlu olurlar.
Bu durumda hukuk sistemimiz de bir müessese gerektirmektedir. Genelde murisin mallarının borca batık olması durumunda mirasçıların bundan sorumlu olmaması için söz konusu olan bu müessese ‘redd-i miras’ müessesesidir. (Bu konuya ilişkin yayın sitemizde mevcuttur, bu müessese hakkında detaylı bilgi için okumanızı öneririz).
Böylece mirasçılar murisin borca batık olarak bırakmış olduğu mirası reddedecek, kendi mal varlıklarıyla sorumlu olmayacaktır.
Nitekim mirası reddeden mirasçılar ölen kişinin emekli aylığının da alınamayacağının endişesini yaşarlar ve bu nedenle mirası reddetmekten vazgeçebilirler. Ancak mirasçılar mirası reddetmezse murisin borçlarından da kendi mal varlıklarıyla sorumlu olacaktır. Oysaki, bu durum toplumumuzda yanlış bilinen hatalı bir yoldur. Çünkü ölen kişinin almakta olduğu emekli aylığı ile mirasçının alacağı ölüm aylığı aslında birbirinden farklı kavram ve anlamlara isabet etmektedir. Şöyle ki;
Murisin kendi çalışmasına dayalı olarak, ilk işe başlama anından ölüm anına kadarki süre boyunca ödemiş olduğu primler nedeniyle emekli aylığı almaktadır. Emekli aylığında o aylığın, hakkın sahibi primleri ödeyen kişi olduğundan onun ölümüyle beraber bu hak ve aylıkta sona erer. Ancak mirasçıların kişinin ölmesiyle birlikte aldığı aylık ölen kişinin sağlığında ödemiş olduğu primler nedeniyle ve kanun maddeleri gereğince bu primleri ödeyen kişinin yakınlarına verilen ölüm aylığıdır. Görüleceği üzere bu iki durumun anlam ve kavramları farklı olup hak sahipleri de farklılık göstermektedir. Günümüzde toplumda ‘annemin emeklisi, babamın emeklisi’ gibi hatalı tabirler sıklıkla gündeme gelmekte ancak ikisi arasındaki farklılık bulunmaktadır. Aslında kimseler anne ve babalarının emekli maaşlarını almıyor onların ölümüyle kanun tarafından kendisine tanınan emekli maaşına hak kazanıyor.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/6440 E., 2021/1911 K. sayılı ilamında açıkça; ‘‘…miras reddedilmiş olsa dahi emekli ikramiyesi ölen kişinin hak sahiplerine ödenmelidir…’’ şeklinde emsal bir karara imza atmıştır.
Kısacası, mirasçıların hak kazandığı ölüm aylığı miras bırakan tarafından bırakılmış bir hak olmayıp, kanun tarafından kişinin ölümüyle hak sahibi olan mirasçıya tanınan bir haktır. Yani bu hak miras içerisindeki teredeki bir mal olmayıp mirasla intikal etmez. Bizzat mirasçıya kanun koyucu tarafından tanınmış bir haktır. İşbu nedenle mirasın reddi halinde dahi mirasçılar ölüm aylığı alma hakkını kaybetmeyecek, elinde saklı tutacaktır. Böylece, murisin mallarının borca batık olduğunu düşünen kimseler bu hususta bir çelişkiye düşmeden mirası reddetmelidir. Çünkü mirasın reddi halinde emekli maaşı kanuni hak sahiplerine ödenmeye devam edilecektir.